19 Aralık 2012 Çarşamba

ADİYAT SURESİ


ADİYAT SURESİ



Nefesleriyle ses çıkararak koşanlara/dinmez bir hınçla saldıranlara, İnsanları baskıyla, zulümle, terörle, hileyle, her türlü yöntemle yıldırmak, davalarından koparmak için var gücüyle saldıran, yıldırmaya çalışanları, grupları, sistemleri, düzenleri yani, Esed’in ifadesiyle “bâtıl ile şartlanmış ve yönlendirilmiş, bencil arzuların, çılgınca ihtirasların kölesi olmuş, akıl ve bilincin kontrolünden çıkmış, şaşkın toz bulutlarının ve sapık iştahların körleştirdiği, karmaşık/çözümsüz durumlara kendini sokanları”/ adileri düşün.

Ateş çıkaranlara/öfke ateşiyle etrafı tutuşturanlara, Gizlice/arkadan insanlar arasında bozgunculuk yaparlar/insanlar arasında gizlice ateş yakarlar/toplumu kurt gibi içten içe kemirirler. Görünür görünmez ayartılarla ihvanların Kurana bağlılıklarını bozarlar. Fitne ve fesatla Allah’a Kurana olan güven duygusunu, imanı adeta ateşe verirler. Kuranla olan bağlarını yakar, yok ederler. Allah ikra emretmesine rağmen, günümüzdeki gibi anlamadan telaffuz ettirirler, anlayıp düşünmek ibret almak da neymiş, insanın haddi mi diye, manasından, içeriğinden, hayata indirgenmesinden koparırlar, papağanvari tekrar eder hale getirirler. Ölçüsüzleştirirler. Kuransız bir toplum yaparlar. Önem ve öncelik verdikleri Kuran dışındaki tüm unsurları ilahlaştırırlar. Bu ve benzeri ateşlerle, kendileri gibi Allah’a ve Kurana önem ve öncelik vermeyenleri, bu konuda zaaf gösterenleri, toplumları, sistemleri cayır cayır yakarlar.

Sabahleyin akın edenlere/sabahlara kadar kıskançlıktan kıvrananlara, Kuranın Rabbin terbiyesine girerek yepyeni bir ahlaka ulaşmak için ikra emrini/ yalnız yaratan Rabbin terbiyesine tabi olmayı, diğer ilahları reddetmeyi işittikleri andan itibaren, kin, nefret, kıskaçlık ve haset vb duygularla her an kıvranaırlar.

Tozkoparanlara/toz dumana katarak ortalığı bulandıranlara, Böylece ortalığı altüst ederler. Hak ile batılı karıştırırlar. Doğru ile yanlışı yer değiştirirler. Kurandan koparırlar, Kuran yerine kuran dışı değerleri hakim kılarlar. Ortalığı tozu dumana katarlar. İnsanları hak ve hakikatten savururlar.

Derken bir topluluğun ortasına dalanlara. Topluca herkesi bu bataklığın ortasına sürüklerler/atarlar. Bunun için o toplulukların ortasında, başında, içinde yer alırlar. Münafıklığın her haline bürünürler. Lider olurlar, toplum önderi olurlar, milyonları peşinden sürüklerler, oylarını alırlar, desteklerini isterler, kurtarıcı kesilirler. Koşulsuz destek isterler. Havuç ve değneği ellerinde tutarak, mal ve makam gibi dünyalıkları amaç edinenleri kullaştırırlar. Yalakacı yaparlar. İlkesiz Kuransız bir toplum oluştururlar. Kullaştırdıklarının ilah rolünü çalarlar.

Ki insan, Rabbine karşı çok nankördür.
Ve o da buna şâhiddir.
Doğrusu o, malı çok sever. Tüm bunların sebebi, insanın mala, mülke, güce, zenginliğe olan tutkusudur. Rabbin kural ve kanunlarını unutturur. Yaşamdaki amacını şaşırtır. Araçları amaç edinir, gelip geçici dünyalıklar için ölesiye çalışır, kulu kölesi olur. Allah yerine önem ve öncelik verdiklerinin kulu olur.
Bilmez mi o, kabirlerde olanlar dışarı atıldığı,
Göğüslerde bulunanlar devşirildiği zaman,
O gün Rabbi onların her halini haber almış bilmiştir.
Bilmez mi, bu ve benzeri durumlardan kurtuluşun ancak Kurana bağlılıkla olacağını, insanın tüm bu çirkinliklerini Allah’ın bildiğini, ortaya konulup hesaba çekileceğini, kurtuluşun ise, kesin olarak bu halden vazgeçip af dilemek olduğunu. Rabbinin terbiyesine girerek, Kuran ahlakıyla hayatlanmalıdır. Kurana her şeyden daha çok önem ve öncelik vermelidir. Bunun için ikrayla başlamalı, asr, inşirah, inzalle nurlaşmalıdır.
Bu sure:
“Geleneksel açıklamalar, “binek atları”nın burada müminlerin Allah yolunda savaşmalarını (cihâd) sembolize ettiği ve bu nedenle son derece övgüye değer bir şeyi temsil ettiği varsayımına dayanmaktadır. Oysa bu açıklama, böyle olumlu bir temsil ile 6. ayet ve devamında ifade edilen kınama arasındaki tenakuzu dikkate almamakta, ayrıca bu şekildeki bir klasik açıklama surenin iki bölümü arasında mantıkî bir bağlantı kuramamaktadır. Ama böyle bir bağlantının varlığı gerekli olduğundan ve 6-11. ayetler tartışmasız bir şekilde kınayıcı bir nitelik taşıdığından, ilk beş ayetin de aynı -veya, en azından benzer- bir karaktere sahip olduğu sonucuna varırız. “Binek atları” temsîlinin burada olumlu bir anlamda kullanıldığı ön yargısından kendimizi kurtardığımızda bu karakter hemen açıkça anlaşılır. Burada tersi geçerlidir. “Binek atları”, şüpheye mahal bırakmayacak şekilde, yoldan çıkmış insan ruhunu veya kişiliğini sembolize eder M Esed.”
“Adiyat süresinin 1-5 ayetleri kasem cümlesini, 6-8 ayetleri de kaseme cevap bölümünü oluşturmaktadır. Cümlenin cevap bölümünde Rablerine karşı nankör oldukları açıklanan insanların nankörlüklerinin kanıtı, cümlenin kasem bölümünde gösterilmekte ve kanıt olarak bu insanların menfaat hırsıyla, gözleri dönmüşçesine yaptıkları talan, kapkaç, vurgun, soygun gibi kötü davranışları sıralanmaktadır. 9-11 ayetlerinde de yine bu nankör insanlara ahiret gününde yaptıkları her şeyin ayan beyan ortada olacağı hatırlatılmaktadır.HYılmaz.”
Bu ilk beş ayetde, “Vahyin inkarcı muhataplarının vahye karşı gösterdikleri garip tepkiyi ifade etmektedir. Bunun delili de hemen arkasından gelen ayetlerdir.Mİslamoğlu”. “Hakikat karşıtlarının anlaşılması zor tutumları üzerinde durulmaktadır M Okuyan”.
Bu surede insanın içsel ve dışsal düşmanlarının bu düşmanlık halleri tasvir edilmektedir. Tüm bu durumlarla mücadele edecek akıl, düşünme, vicdan vb donanımlarla yaratılan, Kuranla, Peygamberle desteklenen insanın, mala düşkünlüğünün sonucu olarak Rabbine yani Vahyi terbiyeye/ahlaka karşı çok nankör olduğu ve bunun nedenleri ve sonuçları anlatılarak uyarılmaktadır. Böylece, insanın içsel ve dışsal şeytanlara/ ayartılara karşı teyakkuz halinde olması, aklını kullanması, düşünmesi, muhakeme etmesi, seçici davranması, Kuran ilke ve ölçülerini gözetmesi ve bu şuurla yaşaması, Kuranın rehberliğine uyması gerektiği vurgulanmaktadır. http://aaldemira.blogspot.com/

5 Aralık 2012 Çarşamba

ZİLZAL SURESİ

ZİLZAL SURESİ

Zilzal sarsıntı insanda, toplumda, ülkelerde ve kainatta olmaktadır.
İnsandaki büyük sarsıntıdır.
Bu sure, her bir açıdan okunmalı, ikra yapılmalıdır.

Yer o yaman sarsıntı ile sarsıldığı,  
İnsanlar, toplumlar, sistemler sarsıldığında, büyük değişim, dönüşüm gerçekleştiğinde, adaletsiz, zalim insanlar, düzenler, sistemler, alt üst olduğunda, iktidarlar değiştiğinde,
Yer ağırlıklarını çıkardığı, zalim güçler, iktidarlar, alaşağı edildiğinde, vahiyle insan arasına giren tüm ağırlıklar, engeller devrilip insanlık ilahi özgürlüğüne kavuştuğunda,
Ve insan: "Ona ne oluyor?" dediği zaman! Güçlü, kuvvetli, zengin ve zalim kişilerin, sistemlerin, yöneticilerin kötü sonları gerçekleştiğinde ve değişim ve dönüşümü hayal bile edemeyenler şaşa kalıp, kıvranmaya başladığında,
İşte o gün, haberlerini söyler. İşte o gün tüm insanlar bu değişimi, dönüşümü, sarsıntıyı Vahyi konuşmaktadır.       
Çünkü Rabbin ona vahyetmiştir  Bütün bunlar Rabbin vahyine/ilahi kanunlara göre olmaktadır. Sunnetullaha göre olmaktadır.
Rabbimiz bu değişimin dönüşümün kanununu koymuştur.
Değişmek dönüşmek isteyenler:
Üzerine düşünleri, ikrayı; okumayı, düşünmeyi, ibret almayı, yaşamayı ve anlatmayı yapmalıdır.
Kuranı asr edip, sıkıp suyunu çıkarmalı, ilkelerine, değerlerine, ölçülerine, amaçlarına ulaşmalıdır.
İkradan, asırdan elde ettiği sonuçlarla aklı, göğsü inşiraha uğrayıp, bakış açısı, yaşam amacı değişmelidir.
Kuranı içselleştirip, tüm benliğine inzal olmasını sağlamalıdır.
Bireyselde başlayan bu değişimin, çevresini saran tüm yeryüzünde dalgalar halinde devamı için bu yolda kendini Kurana adamalı, Allah için yaşamalıdır.
Bu durumda değişim ve dönüşüm gerçekleşmekte ve  Vahyi yaşam kaçınılmaz olmaktadır. İşte o zaman insanlar kendileriyle yüzleşip, yaptıklarıyla hesaplaşıp, yol seçme özgürlüğünü yaşar.
O gün insanlar, ayrı ayrı gruplar halinde çıkarlar ki, yaptıkları işler kendilerine gösterilsin. O gün adalet sistemi, vahyi düzen geldiğinde iyiler kötülerden ayrılmakta her bir grup amellerinin sonucunu açıkça görmektedir.
Artık kim zerre ağırlığınca hayır yapmışsa onu görür.
Ve kim zerre ağırlığınca şer yapmışsa onu görür.


ZİLZAL SURESİ ÇALIŞMA NOTLARI

 rtfSelectedTabRef*19*8*8*099.008*Zilzal 1-8**1*90*tumSure*rtfSelectedTabRef
 rtfBulunanSayi*8*rtfBulunanSayi
 rtfSndPly*99.1*

99.1*************اِذَا زُلْزِلَتِ الْاَرْضُ زِلْزَالَهَا
99.1 - İzâ zulziletil ardu zilzâlehâ.
S Ateş - Yer o yaman sarsıntı ile sarsıldığı,
YB-İnsanlar kütlesinde o büyük devrim/sarsıntı gerçekleştiğinde var olan adaletsiz sosyo-ekonomik sistem ters yüz olacak.  
·             Zalezale: زُلْزِلَتِ sarsma, depretme, muzdarip kılma, sarsıntı, deprem,
· ARaDa ,Arz: الْاَرْضُ  İnsanlar kütlesi, aşağıda olan insanlar kütlesi. Cennetten İHBİTU=alçalın diye kovulmuş olan insanlar kütlesi YB. Tüm meal ve tefsirlerde الارض [arz] sözcüğü hep “yeryüzü” olarak çevrilmiştir. Eğer arz sözcüğü “yeryüzü” anlamında kabul edilirse, Kur’ân’ın “ayırıcı söz” oluşunun kanıtı olarak “yeryüzü” gösterilmiş olmakta, fakat gösterilen bu kanıt, ileri sürülen tezi ispatlayamamaktadır.
o      Bu sebeple burada yapılması gereken, önce arz sözcüğünün kadim Arapça’daki anlamlarına bakmak ve bu anlamlar içinden pasaja uygun olanını tercih etmektir. Arz sözcüğü aşağıdaki anlamlara gelmektedir:
o      Üzerinde insanların bulunduğu yer.
o      Her aşağı olan, aşağıda bulunan şey.
o      Devenin ayakları.
o      Yere yakın yaratıklar.
o      Hayvanların ayaklarının yere yakın kısımları.
o      İnsanın topuğundan aşağıdaki kısmı.
o      Ayakkabının tabanı.
o      Kuru ağaç yiyen böcek.
o      İlk bahar günleri ortaya çıkan karıncaya benzer beyaz kurtçuk.
o      Kum içinde yaşayan solucan, keme cinsinden yaratıklar.
o      Dikkat edilirse, yukarıdaki anlamların ortak noktası, hepsinin de “aşağı olmayı, sefilliği, yere yakınlığı” ifade etmekte oluşlarıdır. Zaten “dünya”ya arz denilmesinin sebebi de, herkesin ayakları altında olmasından dolayıdır.
o      Âyette arz sözcüğü yalın olarak değil, “yarılma, çatlama sahibi olan” nitelemesiyle birlikte zikredilmiştir. Bu durum, burada ifade edilen arz‘ın, normal “arz” olmadığına işaret etmektedir. Bu durum dikkate alındığında ortaya yarılıp çatlayan, aşağılık bir “arz” çıkmaktadır ki, bu arz bizim bildiğimiz “yeryüzü” olmadığı gibi, Kur’ân’ın “ayırıcı söz” olduğuna kanıt teşkil edecek bir şey de değildir. Dolayısıyla yapılması gereken iş, sözcüğün mecaz anlamına gitmektir.
o      Bize göre bu âyetteki arz‘dan maksat, “cahil, inançsız, yalanlayıcı kâfirlerdir. Bu insanların çatlamaları, yarılmaları ise akıllarının karışmasını, bütünlüklerinin bozulmasını ifade etmektedir. Kur’ân karşısında kâfirlerin kafaları karışmakta, bütünlükleri bozulmaktadır. Bu karışıklık ve dağılma, bazılarının İslâm’a girmelerini sağlayacaktır. Cahil kâfirlerin çatlama, yarılma kelimeleriyle ifade edilen bu hâlleri, hatırlanacak olursa Kaf/2-3‘de şaşkınlık olarak dile getirilmiştiHY.

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı