19 Aralık 2012 Çarşamba

ADİYAT SURESİ


ADİYAT SURESİ



Nefesleriyle ses çıkararak koşanlara/dinmez bir hınçla saldıranlara, İnsanları baskıyla, zulümle, terörle, hileyle, her türlü yöntemle yıldırmak, davalarından koparmak için var gücüyle saldıran, yıldırmaya çalışanları, grupları, sistemleri, düzenleri yani, Esed’in ifadesiyle “bâtıl ile şartlanmış ve yönlendirilmiş, bencil arzuların, çılgınca ihtirasların kölesi olmuş, akıl ve bilincin kontrolünden çıkmış, şaşkın toz bulutlarının ve sapık iştahların körleştirdiği, karmaşık/çözümsüz durumlara kendini sokanları”/ adileri düşün.

Ateş çıkaranlara/öfke ateşiyle etrafı tutuşturanlara, Gizlice/arkadan insanlar arasında bozgunculuk yaparlar/insanlar arasında gizlice ateş yakarlar/toplumu kurt gibi içten içe kemirirler. Görünür görünmez ayartılarla ihvanların Kurana bağlılıklarını bozarlar. Fitne ve fesatla Allah’a Kurana olan güven duygusunu, imanı adeta ateşe verirler. Kuranla olan bağlarını yakar, yok ederler. Allah ikra emretmesine rağmen, günümüzdeki gibi anlamadan telaffuz ettirirler, anlayıp düşünmek ibret almak da neymiş, insanın haddi mi diye, manasından, içeriğinden, hayata indirgenmesinden koparırlar, papağanvari tekrar eder hale getirirler. Ölçüsüzleştirirler. Kuransız bir toplum yaparlar. Önem ve öncelik verdikleri Kuran dışındaki tüm unsurları ilahlaştırırlar. Bu ve benzeri ateşlerle, kendileri gibi Allah’a ve Kurana önem ve öncelik vermeyenleri, bu konuda zaaf gösterenleri, toplumları, sistemleri cayır cayır yakarlar.

Sabahleyin akın edenlere/sabahlara kadar kıskançlıktan kıvrananlara, Kuranın Rabbin terbiyesine girerek yepyeni bir ahlaka ulaşmak için ikra emrini/ yalnız yaratan Rabbin terbiyesine tabi olmayı, diğer ilahları reddetmeyi işittikleri andan itibaren, kin, nefret, kıskaçlık ve haset vb duygularla her an kıvranaırlar.

Tozkoparanlara/toz dumana katarak ortalığı bulandıranlara, Böylece ortalığı altüst ederler. Hak ile batılı karıştırırlar. Doğru ile yanlışı yer değiştirirler. Kurandan koparırlar, Kuran yerine kuran dışı değerleri hakim kılarlar. Ortalığı tozu dumana katarlar. İnsanları hak ve hakikatten savururlar.

Derken bir topluluğun ortasına dalanlara. Topluca herkesi bu bataklığın ortasına sürüklerler/atarlar. Bunun için o toplulukların ortasında, başında, içinde yer alırlar. Münafıklığın her haline bürünürler. Lider olurlar, toplum önderi olurlar, milyonları peşinden sürüklerler, oylarını alırlar, desteklerini isterler, kurtarıcı kesilirler. Koşulsuz destek isterler. Havuç ve değneği ellerinde tutarak, mal ve makam gibi dünyalıkları amaç edinenleri kullaştırırlar. Yalakacı yaparlar. İlkesiz Kuransız bir toplum oluştururlar. Kullaştırdıklarının ilah rolünü çalarlar.

Ki insan, Rabbine karşı çok nankördür.
Ve o da buna şâhiddir.
Doğrusu o, malı çok sever. Tüm bunların sebebi, insanın mala, mülke, güce, zenginliğe olan tutkusudur. Rabbin kural ve kanunlarını unutturur. Yaşamdaki amacını şaşırtır. Araçları amaç edinir, gelip geçici dünyalıklar için ölesiye çalışır, kulu kölesi olur. Allah yerine önem ve öncelik verdiklerinin kulu olur.
Bilmez mi o, kabirlerde olanlar dışarı atıldığı,
Göğüslerde bulunanlar devşirildiği zaman,
O gün Rabbi onların her halini haber almış bilmiştir.
Bilmez mi, bu ve benzeri durumlardan kurtuluşun ancak Kurana bağlılıkla olacağını, insanın tüm bu çirkinliklerini Allah’ın bildiğini, ortaya konulup hesaba çekileceğini, kurtuluşun ise, kesin olarak bu halden vazgeçip af dilemek olduğunu. Rabbinin terbiyesine girerek, Kuran ahlakıyla hayatlanmalıdır. Kurana her şeyden daha çok önem ve öncelik vermelidir. Bunun için ikrayla başlamalı, asr, inşirah, inzalle nurlaşmalıdır.
Bu sure:
“Geleneksel açıklamalar, “binek atları”nın burada müminlerin Allah yolunda savaşmalarını (cihâd) sembolize ettiği ve bu nedenle son derece övgüye değer bir şeyi temsil ettiği varsayımına dayanmaktadır. Oysa bu açıklama, böyle olumlu bir temsil ile 6. ayet ve devamında ifade edilen kınama arasındaki tenakuzu dikkate almamakta, ayrıca bu şekildeki bir klasik açıklama surenin iki bölümü arasında mantıkî bir bağlantı kuramamaktadır. Ama böyle bir bağlantının varlığı gerekli olduğundan ve 6-11. ayetler tartışmasız bir şekilde kınayıcı bir nitelik taşıdığından, ilk beş ayetin de aynı -veya, en azından benzer- bir karaktere sahip olduğu sonucuna varırız. “Binek atları” temsîlinin burada olumlu bir anlamda kullanıldığı ön yargısından kendimizi kurtardığımızda bu karakter hemen açıkça anlaşılır. Burada tersi geçerlidir. “Binek atları”, şüpheye mahal bırakmayacak şekilde, yoldan çıkmış insan ruhunu veya kişiliğini sembolize eder M Esed.”
“Adiyat süresinin 1-5 ayetleri kasem cümlesini, 6-8 ayetleri de kaseme cevap bölümünü oluşturmaktadır. Cümlenin cevap bölümünde Rablerine karşı nankör oldukları açıklanan insanların nankörlüklerinin kanıtı, cümlenin kasem bölümünde gösterilmekte ve kanıt olarak bu insanların menfaat hırsıyla, gözleri dönmüşçesine yaptıkları talan, kapkaç, vurgun, soygun gibi kötü davranışları sıralanmaktadır. 9-11 ayetlerinde de yine bu nankör insanlara ahiret gününde yaptıkları her şeyin ayan beyan ortada olacağı hatırlatılmaktadır.HYılmaz.”
Bu ilk beş ayetde, “Vahyin inkarcı muhataplarının vahye karşı gösterdikleri garip tepkiyi ifade etmektedir. Bunun delili de hemen arkasından gelen ayetlerdir.Mİslamoğlu”. “Hakikat karşıtlarının anlaşılması zor tutumları üzerinde durulmaktadır M Okuyan”.
Bu surede insanın içsel ve dışsal düşmanlarının bu düşmanlık halleri tasvir edilmektedir. Tüm bu durumlarla mücadele edecek akıl, düşünme, vicdan vb donanımlarla yaratılan, Kuranla, Peygamberle desteklenen insanın, mala düşkünlüğünün sonucu olarak Rabbine yani Vahyi terbiyeye/ahlaka karşı çok nankör olduğu ve bunun nedenleri ve sonuçları anlatılarak uyarılmaktadır. Böylece, insanın içsel ve dışsal şeytanlara/ ayartılara karşı teyakkuz halinde olması, aklını kullanması, düşünmesi, muhakeme etmesi, seçici davranması, Kuran ilke ve ölçülerini gözetmesi ve bu şuurla yaşaması, Kuranın rehberliğine uyması gerektiği vurgulanmaktadır. http://aaldemira.blogspot.com/

5 Aralık 2012 Çarşamba

ZİLZAL SURESİ

ZİLZAL SURESİ

Zilzal sarsıntı insanda, toplumda, ülkelerde ve kainatta olmaktadır.
İnsandaki büyük sarsıntıdır.
Bu sure, her bir açıdan okunmalı, ikra yapılmalıdır.

Yer o yaman sarsıntı ile sarsıldığı,  
İnsanlar, toplumlar, sistemler sarsıldığında, büyük değişim, dönüşüm gerçekleştiğinde, adaletsiz, zalim insanlar, düzenler, sistemler, alt üst olduğunda, iktidarlar değiştiğinde,
Yer ağırlıklarını çıkardığı, zalim güçler, iktidarlar, alaşağı edildiğinde, vahiyle insan arasına giren tüm ağırlıklar, engeller devrilip insanlık ilahi özgürlüğüne kavuştuğunda,
Ve insan: "Ona ne oluyor?" dediği zaman! Güçlü, kuvvetli, zengin ve zalim kişilerin, sistemlerin, yöneticilerin kötü sonları gerçekleştiğinde ve değişim ve dönüşümü hayal bile edemeyenler şaşa kalıp, kıvranmaya başladığında,
İşte o gün, haberlerini söyler. İşte o gün tüm insanlar bu değişimi, dönüşümü, sarsıntıyı Vahyi konuşmaktadır.       
Çünkü Rabbin ona vahyetmiştir  Bütün bunlar Rabbin vahyine/ilahi kanunlara göre olmaktadır. Sunnetullaha göre olmaktadır.
Rabbimiz bu değişimin dönüşümün kanununu koymuştur.
Değişmek dönüşmek isteyenler:
Üzerine düşünleri, ikrayı; okumayı, düşünmeyi, ibret almayı, yaşamayı ve anlatmayı yapmalıdır.
Kuranı asr edip, sıkıp suyunu çıkarmalı, ilkelerine, değerlerine, ölçülerine, amaçlarına ulaşmalıdır.
İkradan, asırdan elde ettiği sonuçlarla aklı, göğsü inşiraha uğrayıp, bakış açısı, yaşam amacı değişmelidir.
Kuranı içselleştirip, tüm benliğine inzal olmasını sağlamalıdır.
Bireyselde başlayan bu değişimin, çevresini saran tüm yeryüzünde dalgalar halinde devamı için bu yolda kendini Kurana adamalı, Allah için yaşamalıdır.
Bu durumda değişim ve dönüşüm gerçekleşmekte ve  Vahyi yaşam kaçınılmaz olmaktadır. İşte o zaman insanlar kendileriyle yüzleşip, yaptıklarıyla hesaplaşıp, yol seçme özgürlüğünü yaşar.
O gün insanlar, ayrı ayrı gruplar halinde çıkarlar ki, yaptıkları işler kendilerine gösterilsin. O gün adalet sistemi, vahyi düzen geldiğinde iyiler kötülerden ayrılmakta her bir grup amellerinin sonucunu açıkça görmektedir.
Artık kim zerre ağırlığınca hayır yapmışsa onu görür.
Ve kim zerre ağırlığınca şer yapmışsa onu görür.


ZİLZAL SURESİ ÇALIŞMA NOTLARI

 rtfSelectedTabRef*19*8*8*099.008*Zilzal 1-8**1*90*tumSure*rtfSelectedTabRef
 rtfBulunanSayi*8*rtfBulunanSayi
 rtfSndPly*99.1*

99.1*************اِذَا زُلْزِلَتِ الْاَرْضُ زِلْزَالَهَا
99.1 - İzâ zulziletil ardu zilzâlehâ.
S Ateş - Yer o yaman sarsıntı ile sarsıldığı,
YB-İnsanlar kütlesinde o büyük devrim/sarsıntı gerçekleştiğinde var olan adaletsiz sosyo-ekonomik sistem ters yüz olacak.  
·             Zalezale: زُلْزِلَتِ sarsma, depretme, muzdarip kılma, sarsıntı, deprem,
· ARaDa ,Arz: الْاَرْضُ  İnsanlar kütlesi, aşağıda olan insanlar kütlesi. Cennetten İHBİTU=alçalın diye kovulmuş olan insanlar kütlesi YB. Tüm meal ve tefsirlerde الارض [arz] sözcüğü hep “yeryüzü” olarak çevrilmiştir. Eğer arz sözcüğü “yeryüzü” anlamında kabul edilirse, Kur’ân’ın “ayırıcı söz” oluşunun kanıtı olarak “yeryüzü” gösterilmiş olmakta, fakat gösterilen bu kanıt, ileri sürülen tezi ispatlayamamaktadır.
o      Bu sebeple burada yapılması gereken, önce arz sözcüğünün kadim Arapça’daki anlamlarına bakmak ve bu anlamlar içinden pasaja uygun olanını tercih etmektir. Arz sözcüğü aşağıdaki anlamlara gelmektedir:
o      Üzerinde insanların bulunduğu yer.
o      Her aşağı olan, aşağıda bulunan şey.
o      Devenin ayakları.
o      Yere yakın yaratıklar.
o      Hayvanların ayaklarının yere yakın kısımları.
o      İnsanın topuğundan aşağıdaki kısmı.
o      Ayakkabının tabanı.
o      Kuru ağaç yiyen böcek.
o      İlk bahar günleri ortaya çıkan karıncaya benzer beyaz kurtçuk.
o      Kum içinde yaşayan solucan, keme cinsinden yaratıklar.
o      Dikkat edilirse, yukarıdaki anlamların ortak noktası, hepsinin de “aşağı olmayı, sefilliği, yere yakınlığı” ifade etmekte oluşlarıdır. Zaten “dünya”ya arz denilmesinin sebebi de, herkesin ayakları altında olmasından dolayıdır.
o      Âyette arz sözcüğü yalın olarak değil, “yarılma, çatlama sahibi olan” nitelemesiyle birlikte zikredilmiştir. Bu durum, burada ifade edilen arz‘ın, normal “arz” olmadığına işaret etmektedir. Bu durum dikkate alındığında ortaya yarılıp çatlayan, aşağılık bir “arz” çıkmaktadır ki, bu arz bizim bildiğimiz “yeryüzü” olmadığı gibi, Kur’ân’ın “ayırıcı söz” olduğuna kanıt teşkil edecek bir şey de değildir. Dolayısıyla yapılması gereken iş, sözcüğün mecaz anlamına gitmektir.
o      Bize göre bu âyetteki arz‘dan maksat, “cahil, inançsız, yalanlayıcı kâfirlerdir. Bu insanların çatlamaları, yarılmaları ise akıllarının karışmasını, bütünlüklerinin bozulmasını ifade etmektedir. Kur’ân karşısında kâfirlerin kafaları karışmakta, bütünlükleri bozulmaktadır. Bu karışıklık ve dağılma, bazılarının İslâm’a girmelerini sağlayacaktır. Cahil kâfirlerin çatlama, yarılma kelimeleriyle ifade edilen bu hâlleri, hatırlanacak olursa Kaf/2-3‘de şaşkınlık olarak dile getirilmiştiHY.

30 Ekim 2012 Salı

BEYYİNE SURESİ


BEYYİNE SURESİ


1-3 Kitap ehlinden/buyruk sahiplerinden/iktidar ehlinden/dinin önde gidenlerinden/ileri gelenlerden/yönetici elit sınıftan,
ve müşriklerden/şirk koşanlardan/Allah’a ortak olma iddiasında olanlardan/Allah’a beraber Onun ilkelerine aykırılıklara tapanlardan, öğretileri benimseyenlerden, sistemleri, kuralları ölçü alanlardan,
gerçekleri gizleyen kimseler
kendilerine beyyine/apaçık olan - içinde değerli yasalar/kitaplar olan
tertemiz sahifeleri okuyan, yani, bunları yaşamda gösteren, iyilikler, fedakarlıklar yapan ve yaşayan, Allah tarafından gönderilmiş bir elçi – gelinceye kadar
münfek/güçsüz/takatsiz/birbirinden sökülmüş olmadılar.

4-Ve o, kendilerine kitap/yasa verilen kişiler,
(maalesef) ancak kendilerine beyyine/açık kanıt, Kuran, evrensel ilkeler geldikten sonra
ayrılığa düştüler/AYRIŞMAYA başladılar

Ayırt edici tek ölçü Kurandır. Kuranı, ölçü yapınca iman edenler ve diğerleri ayrışır. Kuran tek ahlak ölçüsü olarak ele alındığında saflar belirginleşir.
Önde olanlar, ileri gelenler, yönetenler, makam ve mevkilere oturanlar ve buyruk sahiplerine ve sundukları tüm kurallara karşı KURAN VE İLKELERİ ortaya konulunca ayrışma başlar.

Kuranı ikra yapmak, topluma yaptırmak ve  yaşayan Kuran olmak esastır. Değişim de böyle başlamaktadır. Birey veya topluluk yaşayan Kuran olmakla birlikte ayrışma gerçekleşmekte ve değişim ve dönüşüm başlamaktadır.

Bu ayetlerde her yerde, herkese karşı ve her durumda KURAN VE İLKELERİNİN açıkça ortaya konulması, yaşanılması durumunda, ayrışmanın olacağı ve değişim ve dönüşümün başlayacağı ilkesi açıklanmaktadır. Nitekim sonraki ayetlerde de insandan beklenilenin de bu gerçek olduğu vurgusu, dini/yaşamı yalnız Allah'a hâlis kılma ve sadece Ona kul olma, yani onun ilkelerine aykırılığı hali reddetme emredilerek yapılmaktadır.

İşte sorun burada başlamaktadır. Rabbimiz kim, bizi kim terbiye ediyor. Ahlakımızı yaşamımızı, kurallarımızı, sistemimizi, düzenimizi kim belirliyor. Neyi ölçü alıyoruz. Yaşam amacımız ne. Ne için yaşıyor, ölesiye çabalıyoruz. Mal, mülk, makam vb şeyleri araç olmaktan çıkarıp amaç mı edinmişiz. Bunların kölesi kulu mu olmuşuz. Varsa yoksa çoğaltma yarışının tutsağı mıyız. Bu ve benzeri soruların cevabı için KURAN VE İLKELERİ önümüze aldığımızda, durumu görüp, seçimimizi yeniden yapılandırmalı ve yolumuzu belirlemeliyiz. Ayrışmayı içimizde dünyamızda yapıp değişime başlamalıyız.
Bunu bireysel yaptığımız gibi ailesel ve toplumsal da gerçekleştirmeli KURAN VE İLKELERİ esas alanlarla aynı saflarda olmalıyız. Bunun için yapılması gerekenlerde aşağıdaki ayetlerinde de sayılmıştır.

15 Ekim 2012 Pazartesi

TİN SURESİ


TİN SURESİ




1-Tin'i ve Zeytûn'u düşün.  Zeytunu, nuru, aydınlığı, gelişimi düşün,

ve bu nura karşı duranı, tini, cehalet hastalığını, karanlığı düşün,

2-5-Ve tûri sînîn Ve hâzel beledil emîn.Legad halagnel insâne fî ahseni tagvîm ( Biz insanı en güzel biçimde yarattık). Summe radednâhu esfele sâfilîn(Sonra onu aşağıların aşağısına çevirdik).
En güzel biçimde yaratılıp, geliştirilip yüceltilen, maddi ve manevi gelişerek ahseni takvim olması için
nurla, en güzel ahlakı ilkelerle, evrensel doğrularla, Kuranla desteklenen insan,
Rabbi ve Kuran yerine,
başkasının ahlakına, terbiyesine tabi olursa,
Turu sinine, senelerin getirdiği düzene, töreye, tavra, alışkanlıklara teslim olursa,
beledil emîni, içinde bulunduğu cehaleti, ahmaklığı, karanlığı emin bulursa,
bu durumu vazgeçilmez görürse,
aşağıların aşağısına düşer, madden büyüse de manen ahlaken büyümediği için esfele safiline düşer ve sefil olur.
Bu nurla tinini değiştirirse, senelerin getirdiği düzene, töreye, tavra, alışkanlıklarını, emin sandığı halini terk eder ve aydınlatırsa ahseni takvim olur.

6-İllellezîne âmenû ve amilus sâlihâti felehum ecrun ğayru memnûn (Yalnız inanıp iyi işler yapanlar hariç. Onlar için kesintisiz bir mükâfât vardır).
Şüphesiz inanan/Allah’a güvenen /Kurana değer veren/ Kitaptaki ilkelere teslim olan/Kurana göre yaşam sergileyen/ başka sistemleri, düzenleri, ahlaki değerleri reddeden /tüm ilahlardan, bağımlılıktan kurtulan
ve salihatı işleyen/ Kuran nuruyla yoğrulup kendi salahiyetlerini kullanarak Kurana uygun kararlarını verip, islah edici, kalıcı, değiştirici, dönüştürücü, düzeltici işer yapan/Kuranın öğretisine göre davranan/Kuranın yaşam kitabı yapılmasına çalışan kimseler,
bu sefil duruma düşmekten kurtulur.
Yine insanlar Kurana uymaları sonucu, Kuranın nuruyla kesintisiz nimetlere ecirlere, yüceliklere ve bahtiyarlıklara ulaşırlar.

7-Femâ yukezzibuke bağdu bid dîn. Böyle iken sana dini yalanlatan nedir?Böyle iken, bu yoldan, Kurandan ayıran nedir.
Kurandan uzak yaşatan nedir.
Kuranın öngördüğü insan tipinden gayri hallere düşüren nedir.
Dini, din gününü, hesabı unutturan, yalanlatan nedir.
Bunları düşün, aklet, anla ve bu esaretten, sefillikten, kölelikten,  kurtul.
Kuranın yolunda giderek cennet gibi bir yaşam sür.

8-Eleysallâhu biahkemil hâkimîn. Allâh, hüküm verenlerin en iyisi değil midir?
Zira, Allah hüküm verenlerin en iyisi,
Ahkamı, en güzel,
kuralları en mükemmel,
terbiyesi en muhteşem olandır.
 
TİN SURESİ ÇALIŞMA NOTLARI


1 Ekim 2012 Pazartesi

İNŞİRAH SURESİ





İNŞİRAH SURESİ


Biz senin (bunalan) göğsünü açmadık mı
Kuranı yaşam kitabı yapma yolunda çabalayanların, zorluklarla, sıkıntılarla, şer cephesiyle, kavmin ileri gelenleriyle, kurulu sistemden nemalaşanlar ve bu sistemle bütünleşenlerle mücadelesinde karşılaşılan, tehdit, yokluk ambargo, baskı ve zulüm nedeniyle yaşanılan sıkıntılardan kurtuluşun ve başarıya ulaşmanın yolu ve müjdesi verilmektedir. Davaya bağlılık ölçüsünde, bu sorunların çözümünde inşirah olunacağı ilkesi açıklanmaktadır.

Esasen, Kuran ayetleri inşirah ederek yol göstermekte, bakış açısını değiştirmekte, motivasyonunu artırmakta ve cennet vari yaşama ulaştırmaktadır. İnşirah insanda olduğu gibi, toplumda da Kuran ayetlerini ıkra yapma ölçüsünde tecelli etmektedir. Kuranı ikra yaptıkça yücelirken, ikradan uzaklaştıkça alçalmakta ve seviye kaybetmektedir. Tarih ve insanın yaşamı bunun örnekleriyle doludur.

ŞERH-I SADR: Deyimi oluşturan sözcüklerden biri olan “- şerh” sözcüğü aslen et ve benzeri şeyleri açmak, yaymak, açıp yayarak genişletmek anlamındadır. Deyimin ikinci sözcüğü “ - sadr” ise, her şeyin ön ve baş tarafı, insan vücudunun kalp ve ciğerleri de içine alan baş ile bel arasındaki bölümünün ön kısmı, yani sine, göğüs, bağır denilen bölgesidir. Ayrıca “sadr” sözcüğü, kinaye olarak - kalp” ve - nefs” sözcükleri için de kullanılır.Yukarıda açıkladığımız “şerh” ve “sadr” sözcüklerinden oluşan - şerh-ı sadr” tamlamasının sözcük anlamı “göğüsün açılması” demektir. Deyim olarak ise “göğüs ve kalp ferahlığı” demektir. Bu deyim aynı zamanda ruhsal sevinç, şevk, bilgi ve tahammül genişliği anlamlarına da gelir. Nitekim Arap dilinin ve Kur’ân kavramlarının büyük otoritelerinden olan Ragıb, Müfredat adlı eserinde “şerh-ı sadr” deyimi için “ilâhî nurla göğsün genişlemesi, Allah tarafından bir huzur ve rahatlatmadır” açıklamasını yapmıştır. (el-Müfredat, S. 258)
Bu deyimin karşıt anlamlısı olarak “- dîg-ı sadr [göğüs darlığı]” deyimi kullanılır. Türkçeye “tazyik [sıkıştırmak]” olarak geçen “- dîg” sözcüğü, çok sıkıştırmak, âdeta presle sıkıştırmak demektir. Göğsün sıkışması sebebiyle oluşan sıkıntıdan dolayı deyim “göğüs darlığı” anlamını kazanır. Bu nedenle - dîg-ı sadr” deyimi, manevî açıdan iç sıkıntısı, ümitsizlik, karamsarlık, manevî çöküntü anlamlarında kullanılır. Nitekim 15Hicr 97“ Ve hiç kuşkusuz, gerçekte onların söyledikleri sebebiyle gönlünün daraldığını biliyoruz” ifadesi de peygamberimizin çektiği böyle bir manevî sıkıntıyı dile getirmektedir.HYılmaz.
Bu kelimeler, Kuranda manevi rahatlama, huzur bulma anlamında kullanılmaktadır, maddi bir yarma ve ayırma işlemini ifade etmemektedir.MOkuyan.
Peygamberin, çocukluk veya sonraki dönemlerde kgöğsünün yarılması, kalbinin çıkarılması, zemzemle yıkanması, sonra yerine konulması şeklindeki yaklaşımların Kurandan delili bulunmamaktadır.MOkuyan.

 şerh-ı sadr” deyimi, Kur’ân’da beş yerde geçmektedir:
6Enam 125.Ve sonra, Allah kimi doğru yola iletmek isterse, İslâm için onun göğsünü açar. Kimi de saptırmak isterse, göğsünü öyle sıkar ki, o, göğe yükseliyormuş gibi olur. İşte böyle, Allah, pisliği iman etmeyenlerin üzerine kılar [bırakır, atar] .
16Nahl 106.Kalbi iman ile yatışmış halde iken baskıyla zorlanan kimse hariç, kim imanından sonra Allah’a küfür eder, İNKARA GÖĞSÜNÜ açarsa, böylelerinin üzerine Allah’tan bir gazap iner. Bunlar için büyük bir azap da vardır.
20Ta Ha 25–28.Mûsâ dedi ki: “Rabbim! Göğsümü aç, işimi bana kolaylaştır. Dilimden de düğümü çöz ki, sözümü iyi anlasınlar.”
39Zümer 22.Allah’ın İslâm için göğsünü açtığı kimse, Rabbinden bir ışık/aydınlık üzerinde olmaz mı? Allah’ın zikrine karşı kalpleri katılaşmış olanlara yazıklar olsun! İşte onlar apaçık sapıklık içindedirler.
Daralmak, sıkışmak, aciz kalmak anlamına gelen Dat-Kaf dıkı kelimesi 6/125, 9/25, 9/118, 11/12, 11/77, 15/97, 16/127, 26/13, 27/70, 29/33, 65/6 olmak üzere 11 yerde geçmektedir.
Bu iki kelime, aynı ayette karşıt anlamlarıyla yer aldığı gibi, farklı ayetlerde de kullanılmıştır.  Örneğin:
6/125 de dıkı ve şerh kelimeleri aynı ayette karşıt manada, göğsün daralması ve göğsün açılması anlamında kullanılmıştır.
Yine, Musa’nın aynı yakarışının anlatıldığı iki ayrı ayette:
26/13   وَيَضٖيقُ صَدْرٖى وَلَا يَنْطَلِقُ لِسَانٖى فَاَرْسِلْ اِلٰى هٰرُونَ    Ve yediku sadri ve la yentaliku lisani fe ersil ila harûn.  Göğsüm daralıyor, dilim açılmıyor (tutukluk yapıyor), onun için Hârûn'a da elçilik ver." 
20/25   قَالَ رَبِّ اشْرَحْ لٖى صَدْرٖی     Kale rabbişrah li sadri.  (Mûsâ) dedi ki: "Rabbim, benim göğsümü aç (risalet görevini yüklenebilmesi için yüreğimi genişlet)"
26/13 de göğsüm daralıyor denirken 20/25 de ise göğsümü aç kelimesi kullanılmaktadır.
Göğsün inşirah eyleminin, bakış açısının, ufkunun açılması, motivasyonunun artırılması vb anlamlara geldiği anlaşılmaktadır.

30 Mayıs 2012 Çarşamba

DUHA SÜRESİ

DUHA SÜRESİ

Kuşluk vaktini, sakinleşen geceyi düşün, gecelerin yerini gündüze bırakmasını, karanlığın, küfrün, azgınlığın sona ermesini, Kuranın yeryüzüne hakim olmasını düşün.

Rabbin, seni bırakmadı ve sana darılmadı. Karanlık ve zulmet ne kadar uzun ve acımasız olursa olsun bir gün elbet güneş doğacak ve insanlık vahiyle başlayan suretçe Kuran aydınlığına ulaşacaktır. Bunun için, Kurandan ayrılmadığın ve Kurana sımsıkı sarıldığın sürece, Rabbin sana yardım edecek ve zafere ulaşacaksın. Kuran yaşama geçirildikçe karanlıklar dağılacak, nur yerini alacaktır. Sen çalıştığın çabaladığın, davandan ayrılmadığın takdirde Rabbin yardımı, desteği, Kuranın yol göstericiliği de seni bırakmayacaktır. Kuranın rehberliğini terk edenleri Kuranda terk etmektedir.

Senin sonun, ilkinden iyi olacaktır. Rabbin, sana verecek ve sen râzı olacaksın. Her dava  zorluklarla başlar. Her değişim sancılarla gerçekleşir. Ancak, davanı, çalışmanı, gayretini bırakmadığın zaman sonun ilkinden muhakkak iyi olmaktadır. Dünya insanlık tarihi bunun örnekleriyle doludur. Kuranı gereğince ikra yapıp, ilkeleri içselleştirilirse ve tabanlaştırılırsa yeryüzünde cennet vari bir yaşam gerçekleşir. Asr süresi de bu programın kilometre taşlarını anlatır. Davasına sımsıkı bağlı olanların sonunun zafer olduğunun müjdesini verir.

17 Mayıs 2012 Perşembe

LEYL SURESİ

LEYL SURESİ


Kainatı, çevrenizi düşünün. Bir yanda her şeyi örten gece diğer yanda her şeyi görünür kılan gündüz. Bir yanda dişi, diğer yanda erkek.

Her gece, gündüze, gündüzler de geceye dönmektedir. Yaşanılan karanlıklar, cehalet, yerini aydınlığa nura bırakmaktadır. Kendimizi karanlıktan kurtarıp gündüze çevirmeliyiz. Tüm karanlıkları aydınlatmak için çabalamalıyız. Işık olup, vermeliyiz.

İşte sizin işleriniz, yaptıklarınız, çabanız, çalışmanız, niyetiniz, amacınız da çeşit çeşittir.

Kim verir, kendisine ikram edilenlerden, ikram edildiği gibi ikram ederse, aydınlık için verirse, Malik değil emanetçi gibi yaşarsa, insanları, toplumu geliştirip doğruya ulaştırmak için var gücüyle, tüm imkânlarıyla uğraşırsa,
Korunursa, Kurana önem ve öncelik verir, vahyi sorumluluğun bilincine varıp, gerekli donanımları kazanıp Kuran dışı yaşamaktan, yanlıştan, haksızlıktan, çirkinlikten, hayâsızlıktan sakınır, duyarlı olursa,
En güzeli doğrularsa, Kuranı ikra yapıp, yaşayarak onaylarsa, yaşamıyla Kurana şahitlik yaparsa, tercihlerinde Kurandan yana olup, önceliğini ve amaçlarını Kurana göre belirlerse,
Ona en kolayı kolaylaştırırız. Onu güzele, iyiliğe, hayra, doğru ve hak sonuçlara en kolay bir şekilde ulaştırır, dünyada cenneti tattırır, ahrette de ebedi cenneti yaşatırız.

Buna karşılık,

29 Nisan 2012 Pazar

KADİR SURESİ

KADİR SURESİ

Biz onu Kadir gecesinde indirdik. 
İnsanın yaşamını cennetleştiren, Yaratılmış ve Yazılmış Kitaptan çıkarılan evrensel manalar, ilkeler, aradığı çözümler Kurandır. Kuranın indiği, onunla buluştuğu anlar, geceler kadirdir, kıymetlidir. Kuranın bulunduğu, Kuranın gündem yapıldığı gece değerlidir. Kuranla geçirilen gün azametlidir. Kuranın insana indiği, insanın dünyasına ölçüt olduğu gece kadirdir, kıymetlidir, güçlüdür. Kuranı ikra yaptığımız anlar, kıymetli, kadirli anlardır. Kuransız geçen, Kuran dışı yaşanan vakitler değersiz, kıymetsiz anlardır. Kuranın ölçüt yapılmadığı yaşamlar anlamsız, değersizdir.

Kadir gecesinin ne olduğunu sen nereden bileceksin? Kuranı ikra yapmayan, okuyup, anlayıp düşünüp ibret almayan, bu ölçütleri yaşamına geçirmeyen, Kuranlı yaşamın kıymetini bilemez, anlayamaz. 
Hala Kuranı anlamaya, kıymetini kavramaya, idrak etmeye, yaşamına hakim kılmaya çalışmayacak mısınHer gününü kadir, kıymetli yapmayacak mısın? Her anını, Kuranı yaşayarak,  kadir gecesi yapmak senin elindedir.

Kadir gecesi bin aydan hayırlıdır. Kuranlı geceler, Kuranın gündem yapıldığı vakitler, Kuranın düşünülüp ibret alındığı anlar, Kuran değerlerinin, ölçülerinin yaşama geçirildiği, gereğince uygulandığı hayatlar; bin aydan, Kuransız geçen tüm yaşamdan, ömürden hayırlıdır, makbuldür, değerlidir.
Bunları diğer insanlarla paylaşmak, anlatmak, örnek ve öncü olmak da bin aydan, ömürden DAHA DA faydalıdır.

Melekler ve Rûh, o gece Rab'lerinin izniyle her iş için iner de iner. Zira Kuranın indiği, Kuranın gündem yapıldığı, Kuranın ikra yapıldığı, sorunlara sıkıntılara sabırla, fedakarlıkla, özveriyle çözüm arandığı anlar, günler, geceler, her bir iş için, her bir konu için, her bir yaşam kesiti için gerekli olan melekeler, ayetler, ölçüler, yasalar ve bunların ruhu, özü, manası, ilkeleri, hedefi, amacı, insanın dünyasına, kalbinin derinliklerine, aklının merkezine, yaşamın içine iner. Melekelerine işler, motive eder, ruhunu kaplar, yaşamını nurlandırır.

Esenliktir o, ta tan yeri ağarıncaya kadar! Bu olay ta tan yeri ağarıncaya, karanlıklar giderilinceye, doğru manalar yaşamını nurlandırıncaya, hayatını Kuranlaştırıncaya, çevresine ulaştırıncaya ve dünyayı aydınlatıncaya kadar devam eden ve cenneti tattıran ve ebedi cennete kavuşturan bir esenliktir.

                                               ***



KADİR SURESİ ÇALIŞMA NOTLARI

rtfSelectedTabRef*17*5*5*097.005*Kadir 1-5**1*90*tumSure*rtfSelectedTabRef
 rtfBulunanSayi*5*rtfBulunanSayi
 rtfSndPly*97.1*

(٩٧-١)
97.1*************اِنَّا اَنْزَلْنَاهُ ف
ٖى لَيْلَةِ الْقَدْرِ
97.1 - İnnâ enzelnâhu fî leyletil gadr.
S Ateş - Biz o(Kur'â)n'ı Kadir gecesinde indirdik.
YB- Biz onu kadr/ölçüt gecesinde indirdik
Bu ayetle ilgili olan diğer ayetler: (2:185; 14:1; 44:1-4; 81:17-19)

·         Nezale: İnmek, indirmek, menzil, yörünge, yaratma, ağırlama, yemek, nimet ikram.  Nüzul” sözcüğünün esas anlamı “hulûl [girmek, içe işlemek, nüfuz etmek]” demektir, bu anlamdaki “giriş”, “duhul” sözcüğüyle ifade edilen “giriş”ten farklıdır. Hulûl etmek, gizlice, haber etmeden, fiziksel bir etki yapmadan girip girdiği nesnenin her bir zerresine homojen olarak yerleşmek şeklinde bir giriştir [İbn Menzur; Lisanü’l-Arab Cilt.8, S.523, Darülhadis Kahire-2003]. Nitekim Mümin sûresinin 15. âyetinde ruhun hulûlü [içe yerleştirilmesi] “تنزّل - tenezzül” sözcüğüyle değil “القائ - ilqa [koymak, bırakmak]” sözcüğüyle ifade edilmiştir.HYılmaz. İndirmek, öğretmek, vermek, bahşetmek, ikram, nimet anlamına gelmektedir. MOkuyan.

·         Kadera: Ayarlama, takdir, daraltma, kısıtlama, kaderini çizme, ölçme, ölçü, kıymet, azamet, şeref, güç, kudret, tayin etme, miktar, süre, takat, tencere, kazan,

rtfSndPly*97.2*
(٩٧-٢)
97.2*************وَمَا اَدْرٰیكَ مَا لَيْلَةُ الْقَدْرِ
97.2 - Ve mâ edrâke mâ leyletul gadr.
S Ateş - Kadir gecesinin ne olduğunu sen nereden bileceksin?
YB- Ölçüt/kadr gecesinin ne olduğunu sen nereden bileceksin? / Ölçüt gecesinin ne olduğunu Allah’tan başka sana kim anlatabilir ki?

 rtfSndPly*97.3*
(٩٧-٣)
97.3*************لَيْلَةُ الْقَدْرِ خَيْرٌ مِنْ اَلْفِ شَهْرٍ
97.3 - Leyletul gadri hayrum min elfi şehr.
S Ateş - Kadir gecesi bin aydan hayırlıdır.
YB- Ölçüt/kadr gecesi bin aydan daha hayırlıdır. / Her şeyin doğru ölçüsünün ne olduğunun belirlendiği an bin (ölçütsüz) aydan daha hayırlıdır.

·         Elefe             : Sevgiyle toplama, telif, birbirine katma, alıştırma, sevdirme, binlerce
·         Şehera          :Ay, hilal

 rtfSndPly*97.4*
(٩٧-٤)
97.4*************تَنَزَّلُ الْمَلٰئِكَةُ وَالرُّوحُ ف
ٖيهَا بِاِذْنِ رَبِّهِمْ مِنْ كُلِّ اَمْرٍ
97.4 - Tenezzelul melâiketu ver rûhu fîhâ biizni rabbihim, min kulli emr.
S Ateş - Melekler ve Rûh, o gece Rab'lerinin izniyle her iş için iner de iner.
YB- Her bir iş için içindeki melekler/yasalar/güçler ve bilgi/ruh Rablerinin izniyle indirilirde indirilir.

·         Nezale: İnmek, indirmek, menzil, yörünge, yaratma, ağırlama, yemek, nimet ikram.  Nüzul” sözcüğünün esas anlamı “hulûl [girmek, içe işlemek, nüfuz etmek]” demektir, bu anlamdaki “giriş”, “duhul” sözcüğüyle ifade edilen “giriş”ten farklıdır. Hulûl etmek, gizlice, haber etmeden, fiziksel bir etki yapmadan girip girdiği nesnenin her bir zerresine homojen olarak yerleşmek şeklinde bir giriştir [İbn Menzur; Lisanü’l-Arab Cilt.8, S.523, Darülhadis Kahire-2003]. Nitekim Mümin sûresinin 15. âyetinde ruhun hulûlü [içe yerleştirilmesi] “تنزّل - tenezzül” sözcüğüyle değil “القائ - ilqa [koymak, bırakmak]” sözcüğüyle ifade edilmiştir.HYılmaz. İndirmek, öğretmek, vermek, bahşetmek, ikram, nimet anlamına gelmektedir. MOkuyan

Ayetin başında tenezzelü fiili kullanılmış olup, 41Fussilet 30-32 ve 19 Meryem 64 de de bu inişin devam etmekte olduğunu ifade eden netenezzelü kalıbı kullanılmak suretiyle meleklerin inişinin devam etmekte olduğu vurgulanmış ve böylece hayatını vahiyle şekillendiren her insana meleklerin inmesi her zaman mümkündür MOkuyan. Buradaki melekle kastedilen kuran ayetleri olmalıdır. Kuran ayetini ikra yapanlara bu eylemi yaptıkları sürece ayetler bir anlamda âlemlerine iner, hulul eder, nüfuz eder.

·         Meleke: Mülk, sahip, meleke, yetenek, hükümdarlık, malik olma, memlük(Köle), melek, melik, sultan, iç yüzü, iktidar, güç, tasarruf gücü, elçi, haberci, ayet,

Meleklerin nüzulünü [hulûlünü] konu alan aşağıdaki âyetlerden bazılarında “melek” sözcüğü “elçiler [haberciler]” anlamında, diğer bazılarında da “yönetim güçleri” anlamında kullanılmıştır. ملك - Melek” sözcüğünün “elçiler [haberciler]” anlamında kullanıldığı âyetler:
o    Kullarından dilediğine melekleri, emrinden [kendine özgü iş] olan ruh ile “Gerçek şu ki: Benden başka ilâh yok, o hâlde benden sakının” diye uyarmaları için indirir/ hulûl ettirir. Nahl; 2.
o    Şu bir gerçek ki, “Rabbimiz Allah’tır” deyip sonra hiç şaşmadan yol alanlar üzerine, melekler iner durur [hulûl eder durur] ; “Korkmayın, üzülmeyin. Size vaat edilen cennetle sevinin. Biz size, dünya hayatında da âhirette de [yol gösteren, yardım eden] Yakınlarız. Orada sizin için nefislerinizin arzuladığı şey var. Orada sizin için istediğiniz şey var. Gafur ve Rahîm Allah’tan bir ikram olarak…” Fussılet; 30 32.
o    Hani sen inananlara, “Rabbinizin indirilen/ hulûl ettirilen üç bin melekle yardım etmesi size yetmez mi?” diyordun. Âl-i Imran; 124.
Melek” sözcüğünün “yönetim güçleri” anlamında kullanıldığı âyetler:
o    Biz melekleri ancak gerçekle indiririz ve o zaman, asla göz bile açamazlar. Hicr; 8.
o    Hani elçiler onlara önlerinden, arkalarından gelerek şöyle demişlerdi: “Allah’tan başkasına ibâdet/kulluk etmeyin!” Şöyle cevap vermişlerdi: “Eğer Rabbimiz isteseydi, kesinlikle melekler indirirdi. Bu yüzden biz kendisiyle gönderilmiş olduğunuz şeyleri inkâr ediyoruz.” Fussılet; 14.
o    Ve: “Ona bir melek indirilseydi ya!” dediler. Eğer böyle bir melek indirmiş olsaydık iş mutlaka bitirilmiş olurdu. Sonra da kendilerine göz bile açtırılmazdı. En’âm; 8.
Dolayısıyla “melek” sözcüğünün, “elçiler [haberciler]” anlamında kullanıldığı âyetlerde bu sözcükle kastedilenler “Kur’ân Âyetleri”dir. Talâk suresinin 10 ve 11. âyetlerine göre zaten Kur’ân’ın bir adı da “rasül [elçi]”dür. Bu elçi [haberci], toplumun canı demek olan güvenilir ve kutsal bilgiler içermektedirHY. Kuran elçi, melekler ayet, ruh da ayetlerin taşıdığı ölçütler olarak alınabilir.

·         RaveHa: Ruh, gidiş, akşam dönüşü, rahmet, yardım, rüzgâr, ferah, gizli kuvvet, latif husus, koku, rızık, can, canlılık, duygu, karakter, vahiydir.

Ruh Sözcüğünün Kur’ân’daki Kullanımı : Ruh, vahiy anlamında alınabilir, 40Mümin 15, 42Şura 52, 16nahl 2 de meleklerin ruhu indirdiğinden söz edilmesi de bu ayette vahiy anlamında kullanıldığına delildirMOkuyan. Akleden kalbin hayat soluğu olan vahiy oılmalıdırMİslamoğlu. Ruh” sözcüğü Kur’ân’da “İlâhî esinti, vahy/bilgi” anlamında kullanılmış, vahyin bilgisizlikten dolayı ölü sayılan kalbe hayat verdiği, canın bedendeki işlevi ne ise vahyin de insanlık için aynı işlevi gördüğü, bu işlevi dolayısıyla bireyi ve toplumu kokuşmaktan koruduğu düşünülürse, “ruh” sözcüğünün sözlük, ansiklopedik ve dinî terim anlamlarıyla Kur’ân’daki anlamı arasında bir paralellik var gibi gözükebilir. Ancak sözcüğün kullanıldığı âyetler incelendiğinde, bu paralelliğin “ruh”un ne olduğu konusunda değil, sadece insan üzerindeki etkileri konusunda olduğu anlaşılır. HY.
o    Ve sana ruhtan sorarlar. Deki: “Ruh Rabbimin emrindendir [işindendir] . Size ise az bilgiden başka, bir şey verilmemiştir.” İsra; 85.
o    Refi’dir, dereceleri yükseltendir, Arş’ın sahibidir. Buluşma günü hakkında uyarmak için kendi emrinden/ kendi işinden olan ruhu kullarından dilediğine ilka eder [bırakır] . Mümin; 15.
o    İşte böylece sana da kendi emrimizden [kendi işimizden] olan ruhu vahyettik. Sen, kitap nedir, iman nedir bilmezdin. Fakat biz onu, kullarımızdan dilediğimizi kendisiyle kılavuzladığımız bir nur [ışık] yaptık. Hiç kuşkusuz sen de dosdoğru bir yola kılavuzluk etmektesin. Şûra; 52.
o    Allah’a ve âhiret gününe inanan bir topluluğu, Allah’a ve elçisine karşı çıkanlarla sevgiye dayalı bir dostluk kurmuş olarak bulamazsın. Bunlar onların ister babaları olsun, ister çocukları olsun, ister kardeşleri olsun, ister akrabaları olsun. Allah onların kalplerine imanı yazmış ve onları kendisinden olan ruh [güvenli bilgi] ile desteklemiştir. Onları, sürekli kalmak üzere altlarından ırmaklar akan cennetlere koyacaktır. Allah onlardan hoşnut olmuştur, onlar da Allah’tan hoşnut olmuşlardır. İşte bunlar Allah’ın hizbidir [yandaşlarıdır] . Dikkat edin, Allah’ın hizbi [yandaşları] başarıya ulaşanların ta kendileridir. Mücadele; 22.
o    Kesin olan şu ki, o, âlemlerin Rabbinin indirmesidir [hulûl ettirmesidir]. Onunla “güvenilir ruh” indi [hulûl etti] . Senin kalbine ki, uyarıcılardan olasın. Şuara; 192–194.
Şuara sûresinin 193. âyetinde ise “er-ruhu’l-emin” tamlamasıyla kullanılarak bu bilgilerin [ruhun] “en güvenli, en yararlı bilgi” olduğu vurgulanmaktadır. Şuara sûresinin 193. âyetinde geçen “er-ruhu’l-emin” ifadesini Cebrâîl olarak yorumlamak ve birçok mealde olduğu gibi âyeti “Onu Ruhu’l-Emin [Cebrâîl] indirdi” diye çevirmek yanlıştır. Zira âyetteki “نزل - nezele” geçişsiz fiilini sanki geçişli imiş gibi anlamlandırmak, her şeyden önce âyetin lâfzî manasına aykırıdırHY. Melekler ve ruh iner ayetini de dikkate aldığımızda, meleklerin ayetler, ruhunda bu ayetlerin taşıdığı içerik, ilke, ölçüler vb olduğu düşünülmektedir.

 (٩٧-٥)
97.5*************سَلَامٌ هِىَ حَتّٰى مَطْلَعِ الْفَجْرِ
97.5 - Selâm, hiye hattâ matleıl fecr.
S Ateş - Esenliktir o, tâ tan yeri ağarıncaya kadar!
YB- Bir esenliktir o şafak sökene kadar/aydınlığa kavuşuncaya kadar
·         Sıleme: Salim, selamet, sağlam, sıhhatli, sulh, eman, kurtuluş, boyun eyme, teslim olma, has olan, ait olan, selamlaşma, ismi ilahi, ulaşma, İslam,
·         Talea: Tulu etme, doğuş, hurma çiçek tomurcuğu, haberdar etme, bildirme, çıkmak, bakmak, bilmek, örtmek, farkına varmak, işlemek,
·         Fecera: Fışkırmak, akıtmak, yarılmak, akmak, günahlara dalmak, haktan dönmek, tan yerinin ağarma zamanıdır ki biz buna şafak de­nir. Oysa şafak Arapçada, Güneş battıktan sonra ufukta kalan kızartıya denmektedir.



ARAPÇASI OKUNUŞU YAKLAŞIK MEALİ

(٩٧-١)
97.1*************
اِنَّا اَنْزَلْنَاهُ فٖى لَيْلَةِ الْقَدْرِ

97.1 - İnnâ enzelnâhu fî leyletil gadr.

S Ateş - Biz o(Kur'â)n'ı Kadir gecesinde indirdik.

 rtfSndPly*97.2*
(٩٧-٢)
97.2*************
وَمَا اَدْرٰیكَ مَا لَيْلَةُ الْقَدْرِ

97.2 - Ve mâ edrâke mâ leyletul gadr.

97.2 - Kadir gecesinin ne olduğunu sen nereden bileceksin?

 rtfSndPly*97.3*
(٩٧-٣)
97.3*************
لَيْلَةُ الْقَدْرِ خَيْرٌ مِنْ اَلْفِ شَهْرٍ

97.3 - Leyletul gadri hayrum min elfi şehr.

97.3 - Kadir gecesi bin aydan hayırlıdır.

 rtfSndPly*97.4*
(٩٧-٤)
97.4*************
تَنَزَّلُ الْمَلٰئِكَةُ وَالرُّوحُ فٖيهَا بِاِذْنِ رَبِّهِمْ مِنْ كُلِّ اَمْرٍ

97.4 - Tenezzelul melâiketu ver rûhu fîhâ biizni rabbihim, min kulli emr.

97.4 - Melekler ve Rûh, o gece Rab'lerinin izniyle her iş için iner de iner.

 rtfSndPly*97.5*
(٩٧-٥)
97.5*************
سَلَامٌ هِىَ حَتّٰى مَطْلَعِ الْفَجْرِ

97.5 - Selâm, hiye hattâ matleıl fecr.

97.5 - Esenliktir o, tâ tan yeri ağarıncaya kadar!

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı